zeytin gözlerini hatırlatır


güzel hatıralar biriktirmek gerekiyordu, öyle de oldu , şimdi bunu yazmak anlatmak yaşanmış hatıraları buraya hapseder… ‘her şey güzel olacak’ demiştim , bunu haklı olduğumu göstermek için belirtmedim. fırtınalar ve karanlık yağmurlardan sonra gördüm gökkuşağını.

itiraf edeyim radyoda veya rastgele başlamadı bu şarkı bile bile isteye isteye açtım youtube’dan ‘ bu şarkıyı dinliyorsan bunun bir anlamı olsun ‘ , benim için hep anlamlı kalacak.

– canımın içi ben aşağıda adını taşıyan eczanenin önündeyim.
+tamam, köşeden simit alabilir misin?
-alırım canımın içi. geç kalma sınavı kaçırma bu okul bitecek 

öyle bir zamanda karşıma çıktı ki, düşündüğün gibi değil ne uçurum ne de kıyısı… kendini de benimle sürükleyeceğimi bile bile bırakmak istemiyordu elimi, gitmek istesem de tutup çeviriyordu yüzümü ve işte o zeytin gözleriyle, gözümün bebeğiyle bağlanıyordu kalbimin içindeki sonsuz yansımasına.

+gitme
-ben istesem de gidemem senden
+neden
-ben o kadar dua ettim ki seni bulmak için, tam da sonuna gelmişken karşıma çıkmanın bir tesadüf olmadığını biliyorum.
+gitme…

o şarkıda ” hayat sırrının suyunu çeşmelerden bulamazsın , ansızın bir deli çaydan geçersin de kanamazsın ” dediği gibi ansızın geçtik ve kanamadım bu doyum olmaz tada, bir de yaptığın yemeklere, tatlılara, kulağıma söylediğin şarkılara, esprilerine, hele ki kattığın çaya doyamamış. biliyorum senin de çok özlediğin, düşündüğün, üzüldüğün, ağladığın, kızdığın ve nefret ettiğin oldu, böyle olması gerekmiyordu biliyorum Canımın içi…

+ben eski günlerimizi özledim
-bende, fakat ne sen benim yanımda nede ben senin yanında olabiliyorum
+Evet keşke bir kaç yıl daha uzatsaydım okulu  en azından biraz daha güzel anılar biriktirirdik.
– 
evet hiç gitmeseydin, her ayrılışımızda birbirimizden bir parça gitmeseydi, lanet olsun her ayrılıkta aklıma takılan sorulara, gözlerime baksan da anlamıyordun, seni hep kaybetme korkusuyla ayrıldığımı. bir gidişinde uçağı kaçırdığına ne kadar sevindiğimi anlatamam işte ben anlatamıyorum sevinçlerimi sende anlamamazlıktan geliyorsun , hep duymak istiyorsun ben güzel sözler söylemeyi beceremiyorum, bir gün gideceğini bildiğim için mi bilmiyorum… bilmiyorum… bilmiyorum…

pazara günaydın diyoruz, perdeyi araladığında düşen ışıkla pazar gözlerinin buluşması, ve yine  zeytin gözlerinle, gözümün bebeğiyle bağlanıyordu kalbimin içindeki sonsuz yansımasına.
(o pazar evde yemek yaparken kafanı davlumbaza çarpman hiç çıkmıyor aklımdan)

‘ korkuyorum.. senin korkaklığın korkutuyor beni yüreğimi böylesine ellerine bırakmışken hayatın yaşattıklarından dolayı edindiğin karamsarlık bunun getirdiği ürkeklik ürkütüyor beni. Tanrı’nın bize her gün yeniden bahşettiği güzellikleri görmemenden korkuyorum. Belki de benim seni sevişimi severken sadece(!) her şeyi elinin tersiyle itmenden korkuyorum. Yakaladığım şeyi kaybetmekten korkuyorum en çokta umudumu kaybetmekten, beni değiştirmenden, kendimi kaybetmekten korkuyorum…’*her şey güzel olacak dediğimi hatırladıkça bana hak vereceksin, konuşacak o kadar çok şey varken sustum, sorulardan aklım durana kadar, takvimdeki onca tarih ve not gözlerimden zorla geçip aklımın tavanına baskı yaparcasına acı vermesine rağmen, her geçtiğim yolda, girdiğim kapıda hatıraların kulağımda çınlayıp aynı baskıyı yapmasına rağmen, baktığım her resimde aklıma gelen sarılıp kokunu içime çektiğim sızım sızım ciğerlerimi sızlatan acıya rağmen, bunu yapmam gerekiyordu.
isteğim sadece hakkını helal et