bugüne çiçekler


bu gecenin asıl sultanı sendin, ‘aşk bizi nereye kadar savurursa  o kadar acıtacak çanımızı ama olsun’ çalarken eşlik ediyordun bağırarak, senden dinlediğim ilk şarkı buydu, sensizken defalarca dinlemekten ezberlemiştim.
Pencereden bak, ay bu geceyi nasılda aydınlatıyor buralara biraz yağmur yağdı bu gece ferahlattı mı? diye sorarsan nafile, geceleri iğde kokuları gelmeye başladığı zamanlar, haziran fısıldadı hazırlan sonbaharda aşk başkadır ben görevimi yapıp gideceğim bu günümü unutma, belki tekrar geldiğimde bitmiş olursa aşkınız, özlediğinin kokusunu getiririm sana, haziranla birlikte sende gittin, sen gelene kadar zeytin gözlerini getirdi karşıma, şarkı sesini çınlattı  kulağımda. Alpay’ın eylülde gel şarkısı gibi eylül de geldin , sen geldin diye gelmişti bahar ve Güneş ikimizin de sevdiği gibiydi… Güneş hep sevdiğimiz gibi kaldı hayallerimde, aklıma gelmezdi ne zaman baksam seni getirecek karşıma… güzelim ayakların mutluluk nerede hep oraya mı götürürdü bizi, yoksa her adımın mı mutluluktu? biri hariç hatırlarsan o kasım ayında ilk günlerimiz kafeye girerken yağan hafif yağmurdan basamak ıslanmıştı da burkulmuştu attığın o adımda o güzelim ayağın, nasıl kötü hissettim kendimi üzülmüştüm biliyordum acısını burkulmanın, benimde ayağım burkulurdu sıklıkla burkulduğu gibi kalbimin. ilk çiçeğimiz ‘krizantem’ nasıl sevinmiştin sürpriz bir hediye alırken elimden, hiç beklemiyordun benim gibi hediye bilmezden… bana bakıyormuş gibi bakardın o çiçeğe, soğuktu havalar biraz da o ev, dayanamadı bizim gibi sarılıp ısıtamadı öyle soldu zavallı çiçek.  şehir ikimizin sevdiği gibiydi, soldursa da çiçekleri bizi nasılda yaklaştırırdı birbirimize yatağın yanındaki pencereden üfleyerek soğuğunu…